2008 sonrası ortaya çıkan krizler genel olarak küresel çapta ve dış piyasalardan kaynaklı olduğu için mümkün olabildiğince fazla ülke katılımıyla uluslararası bir ekonomi politikası oluşturulmalıdır.


Mortgage Krizi’nin Küresel Krize Dönüşmesi

Önce ABD ve daha sonra tüm dünyayı etkileyen ipotekli konut kredisi (mortgage) krizi 2003 yılından itibaren gelişen bir krizdir. Bazı finans kuruluşları kredibilitesi düşük kişilere bile ev kredisi kullandırmıştır. 2006 yılı itibariyle Amerikan Merkez Bankası faizleri yukarı çekmiş ve konut piyasası durgunlaşmıştır. Bunun sonucunda da kira ve konut satış gelirleri aşağı doğru bir seyir izlemiştir. Konut kredilerini ödeyemeyen düşük gelir grubundaki insanlar yüzünden Mortgage Krizi ortaya çıkmış ve Lehman Brothers adlı şirket iflas etmiştir. Bu, dünya borsalarında ciddi düşüşlere ve ülkelerde sert küçülmelere yol açmıştır.

Krizin Temel Dinamikleri

Krizi tetikleyen dinamikler, menkul kıymetleştirme, derecelendirme kurumlarının rolü, asimetrik bilgi ve makro ekonomik arka plandır. Menkul kıymetleştirme, banka kredileri gibi borç verenle borç alan arasındaki kredilerin yerine tahvil gibi menkul kıymetler çıkartılarak gerçekleştirilen borçlanmaların geçmesidir. Uluslararası derecelendirme kuruluşlarının rolleri sadece alacaklı ve borçlulara sağlıklı bilgi temini olması gerekirken maalesef dev finansal kuruluşlarla menfaat ilişkileri geliştirmişlerdir. Bu da krize etki etmiştir. Asimetrik bilgi, alacaklı veya borçlunun birinin diğerine göre daha fazla finansal bilgi elde etmesidir. Bu yüzden bilgi sahibi olan taraf daha avantajlı duruma geçmektedir. Yanlış makro ekonomik arka plana en güzel örnek, FED’in önceleri düşük faize dayalı aşırı genişlemeci politikayla başlayıp, 2006 yılında faizleri yükseltmesiyle konut sektöründeki balonun patlamasıdır.

Küresel Krizin Avrupa’da Borç Krizine Dönüşmesi ve Türkiye’nin Durumu

Krizin temel kaynağı, firmaların veya hane halkının bankalara olan yükümlülüklerini yerine getirememesi ve bu yükümlülüklerin GSYH içindeki payının bütün dünyada çok fazla yükselmesidir. Sadece Türkiye’de bu pay %0,2’den %6,2’ye, hane halkının toplam yükümlülüğü ise %10’dan %17’ye yükselmiştir. Aslında özel kesimin borç yükü ile alakalı olan bu durum hükümetlerin politikaları sonucu kamunun sorunu haline gelmiştir. Avrupa bölgesi ülkeleri tek para birimi ve Avrupa Merkez Bankası’na bağlı olduklarından ve bu bankanın nihai ödünç mercii veya ekonomiyi fonlayacak yetkiye sahip olmamasından dolayı ülkeler maliye politikalarıyla krizi aşmaya çalışmıştır. Bu da kamuya yük olarak kendini göstermiştir. Krizde en ağır yarayı 2009’da ABD, Japonya ve diğer AB ülkeleri almış, Türkiye ise AB’ye göre farklı dinamik ve mekanizmalara sahip olduğu için krizden çok fazla etkilenmemiştir. Türkiye, kendi para birimi ve bağımsız bir Merkez Bankası’na sahiptir ve gerektiğinde piyasaya para arzı, faiz ve döviz üzerinden müdahale edebilmektedir.

Küresel Krizin Türk Ekonomisi Üzerine Etkileri ve Alınan Tedbirler Küresel Krizin Türk Ekonomisine Etkileri

Türk ekonomisinin 2002 yılından itibaren gösterdiği ekonomik performans yüzünden TL değer kazanmıştır. Türkiye kriz zamanı diğer merkez bankalarının yaptığı gibi faiz düşürmüş, bankacılık sektörünün de etkilenmesi sonucunda 2011 yılında finansal istikrarı koruma amaçlı karşılık oranlarını yükseltmiştir. Kriz reel sektörü de oldukça etkilemiştir. Krizin en yoğun hissedildiği 2008 yılında negatif büyüme oranları görülmüş, işsizlik oranları %14’e ulaşmıştır. Piyasadaki talep daralması yüzünden ise enflasyon düşüş göstermiştir. Ayrıca borçlanma maliyetleri düşmüş, sabit faizle ulusal para birimi üzerinden yapılan borçlanmanın milli gelire oranı oldukça azalmıştır. Son olarak, dış ticaret açığı krizle birlikte ciddi bir şekilde daralmış olsa da son yıllarda toparlanan ticaret hacmiyle cari açık, 77 milyar dolar ile GSYH’nin %10’una ulaşmıştır (sayfa 215, tablo 7.10).


Küresel Kriz Karşısında Türkiye’de Alınan Tedbirler

Para politikasıyla ilgili şu önlemler alınmıştır:

Bankaların birbirlerinden dolar ve avro üzerinden borç alıp vermelerine olanak sağlanmış, döviz ve efektif piyasalarda işlem yapma limitleri yükseltilmiştir.

MB, döviz satım ihalelerine başlamış, döviz likiditesi akışı artırılmıştır.

Yabancı para zorunlu karşılık oranı %11’den %9’a indirilmiş, TL zorunlu karşılıkların faiz oranı artırılmıştır.

Bankaların kar dağıtımına sınırlandırma getirilmiş ve BDDK onayı esas alınmıştır.

Maliye politikasıyla ilgili şu önlemler alınmıştır:

Yerli yatırımcıya uygulanan %10’luk stopaj 0’a indirilmiş, vergi borçlarına taksitlendirme imkanı getirilmiştir.

Yabancı fonların portföy yönetim şirketlerine vergi avantajları sağlanmış, sermaye piyasasında elde edilen gelirlere BSMV muafiyeti getirilmiştir

Yurtdışı kaynaklı kredilerde stopaj oranı %5’e indirilmiş, iller düzeyinde ve ev, otomobil vb. eşya ve hizmetlerde vergi indirimi yapılmıştır.

Üretim ve ihracata yönelik olarak, KOBİ’lere kredi desteği verilmiş, Organize Sanayi Bölgeleri’ne teşvikler artırılmış ve ihracatçılara yönelik teşvikler yapılmıştır.